Vaiz olmanın şartları
Vaiz olmak için ne gibi şartlar gerekiyor? Ben her şeyden vaiz Tanrı’nın ilgisini çeken kişi olması gerektiğini düşünüyorum. Tabiiki Kutsal Kitap ve normal kitapları çok okumak ve çok dua etmek gerekiyor ama Tanrı’nın ilgisini çekemezse vaazla beraber olması gereken Tanrı’nın gücü olmuyor.
Ve Tanrı’nın ilgisini çekmek gererkiyor derken vaiza ait olan her şey Tanrı’nın ilgisini çekmek gerekiyor. Mesela vaizin bilgi, duygu, irade ve tüm yaşamı Tanrı’nın ilgisini çekebilmesi gerekiyor. O zaman nasıl Tanrı’nın ilgisini çekebiliyor? Tanrı’nın ilgisini çekmek için en önemli olan şey kutsallık, gerçek ve imandır. Yani vaizin şartları derken ilk olarak dış görünüş değil, insan yüreğindeki gerçek, kutsallık ve sadece Tanrı’ya dayanan imandır. Bu Tanrı’nın istediği vaizin şartlarıdır.
(1) Çağrılmış kişi
Vaizin şartlarından gerçekten önemli olan içsel şart ise onun Tanrı’dan aldığı çağrısı var mı yok mu oluyor. Eğer Rab’bin çağrısı yoksa tekrar düşünmek lazım. Çağrısı yokken sanki varmış gibi hareket etmemek lazım. Tanrı ve insanı kandırarak çağrılmamış bir kişi olarak vaaz vermeye devam etmek kendi ruhsal hayatını mahvetmektir ve sonra alacağı ödülünden vazgeçmek gibidir. Böyle kişi hemen işini değiştirmek gerekiyor başka yoldan Tanrı’ya hizmet etmeye karar vermek gerekiyor.
Neyse vaizin ilk önce çağrısıyla ilgili tecrübesi gerekiyor. Musa gibi Harun gibi istesin istemesin Tanrı’nın çağrısını almak lazımki vaiz olabilir. Markos 3:13-15’te öğrencileri çağırma amacının Tanrı sözünü müjdeleyen kişi yapmak olduğunu açıkça anlatıyor. Böylece Rab’bin çağrısı bugün vaiz olmak isteyen kişiler için de mutlaka gereken bir ön koşul oluyor.
(2) Sorumluluğu almış kişi
Kendi canını esirgeyerek sorumluluğundan kaçmaya çalışırsa asla görevli kişi olarak uygun değildir. Dolaysıyla gerçek görevli kişi kendi sorumluluğunu kendi canı gibi önemsemelidir, canını vererekte kendi sorumluluğunu taşımak gerekiyor. Kutsal Kitap ‘bütün gücüyle bütün aklıyla, bütün canıyla Rab Tanrı’yı sev’ diyor, bu söze göre yaşamalıki vaiz olmaya layıktır. Bugünlerde birçok vaiz dünyasal kaygılardan dolayı ve insandan korktuğu için kendi görevini iyice yapamıyor. Bu yüzden çok üzülüyorum.
Bütün gayretle bir harika eser yapıyormuş gibi vaaz görevini yapmak lazım. Vaaz dinleyicileri ya yaşatabiliyor yada öldürebiliyor. Vaazın bu kadar çok önemli sorumluluğunu taşımakta olduğunu bilmesi gerekiyor. Dinleyicileri tövbe ettiremiyorsa, dünyanın zevklerini terk ederek Tanrı’ya gelmelerini sağlayamazsa, bunun nedeni vaizlerin sorumsuzlukten kaynaklanıyor. Vaiz vaazın sorumluluğunu yapmak için kendi canını esirgememek gerekiyor.Bir başka vaizin içsel şartı ise sorumluluk duygusu oluyor. Tanrı’nın kendisine emanet ettiği işinin sorumluluğunu tüm hayat boyunca kendi canı gibi çok önemsemek gerekiyor.
(3) Rab’bin elçisi
Vaiz çağrılmış olan Rab’bin öğrencisidir, gönderilmiş olan tanıktır, seçilmiş olan Rab’bin elçisidir. Elçi demek gönderilmiş kişi anlamına geliyor. Rab dediki, ‘kurtların arasına kuzular gibi gönderiyorum sizi’ Kurtların arasına kuzuları gönderirse nasıl olacaktır? Tabiiki ölecekler. Hatta koyun ne ilginç ki, öndeki koyunlar eğer duşmanlar tarafından öldürülselerde ardından gelerek sırayla öldürülüyorlar. Bu koyunun özelliğidir, Rab’bin anlatmak istediği elçinin özelliğidir.
Önceki sayfada anlattığım gibi, Markos 3:13-15’e baktığımız zaman, İsa’nın istediği kişileri çağırmasının amacı, yanında bulundurmak, Tanrı sözünü duyurmaya göndermek, cinleri kovmaya yetkili kılmaktı. Rab onları sadece eğitim vermek için çağırmadı, müjdelesin ve belirtileri göstersin diye onları gönderdi. Dolaysıyla bugün vaiz mutlaka vaazın elçisel görevini iyice anlayarak Tanrı’dan güç almak lazım. Pavlus da elçiliğinin kanıtları büyük bir sabırla belirtiler, harikalar ve mucizeler olduğunu ve kendisi başka elçilerden hiç aşağı olmadığını düşündü.
Biz en azında elçisel bir görev alıp vaiz olarak çağırıldık. Dolaysıyla bizim için konuşma gücü gerekiyor. Günümüzde birçok insan sözün belirtisini önemsemeyerek iyi konuşursa ‘vaaz güzel’ der. Ve Kutsal Kitap’taki güçleri kullanan varsa mistik yada bilgisiz kişi olarak kötüler. Ama söz ve güç birbirinden ayrılmaz.
Biz söz ve kudretle çalışan elçinin görevini yapmamız için tecrübeli olmalıyız. Vaaz vermeden önce kendi imanını tecrübe etmelidir. Günümüzdeki vaizler kendi vaazına güvenemiyorlar ve cesaretli değiller, çünkü kendi imanıyla ilgili tecrübesi yoktur. Bir vaaz birçok insana iman sağlamak için vaiz kendisinin imanı lazım.
Aynı şekilde biz eğer Kutsal Ruh’a tanıklık etmek istersek ilk önce Kutsal Ruh’u tecrübe etmemiz lazım. Kutsal Ruh’un işlerine tanıklık etmek isteyen biri eğer Kutsal Ruh’la ilgili tecrübesi yoksa Kutsal Ruh’u doğru şekilde öğretemez. Tecrübesi olmadan Kutsal Ruh’u öğretirse Ruhla ilgili Gerçek yanlış anlaşılabilir. Hatta Kutsal Ruh’u tecrübe ederek tanıyabiliriz, sadece O’nun hakkında işiterek yada okuyarak tanıyamayız. Dolaysıyla Yuhanna14:17’de de, ‘dünya onu kabul edemez’ diyor ‘ne görür, nede tanır’ diyor. Biri Kutsal Ruh’u almadıysa bu kişi Kutsal Ruh’u öğretmeye layık değildir, Ruh’un armağanını almamış kişi armağan hakkında öğretmeye layık değildir.
Günümüzde Kutsal Ruh ve armağanlarıyla ilgili çeşit çeşit teorilere baktığımız zaman yanlış yorumlanmış şeyler çok vardır, sadece kendi kafasından çıkmış düşünceler ve kavramlar çok vardır. Ama tecrübe derken gerçek olay olduğu için inkâr etmesi imkânsızdır. Kutsal Kitap’ta da Kutsal Ruh’la ilgili açıklamalardan tanıklıkların daha çok bulunduğunu bilmesi lazımdır. Yeniden doğmuş kişi yeniden doğmakla ilgili tecrübesini iyice anlatabilir, hastalıktan iyileşmiş kişi şifayla ilgili belirtileri daha iyice anlatabilir. Ruh’un armağanını tecrübe etmiş kişi armağan hakkında iyice anlatabilir. Pavlus olsun Rab’bin elçileri olsun böylece tecrübelerine dayanarak birçok kişiyi öğreterek yönlendirebiliyordu.
Bugün vaiz olmak için ilk önce Kutsal Kitap’ta bahsedilen bütün armağan ve güçleri tecrübe etmelidir. Tecrübesiz vaaz ölü ve garantisizdir. Belki yalan olabilir. Kendisinin inanmadığı şeye nasıl başkalara ‘inanın’ diyebilir? Dolaysıyla tecrübesiz kişi tecrübeyi vurgulayamaz hatta buna karşı çıkarak zulüm edebilir. Dolaysıyla ‘Siz Yeruşalim’den ayrılmayın, önce Kutsal Ruh’u alın, Ruh’un gücüyle çalışan tanıklar olun’ diye Rab buyurduğunu unutmamalıyız. ‘Önce tecrübe ettikten sonra tanıklık edebilirsin’ diye Rab buyurduğunu ihmal etmemeliyiz.
Birde Biz tecrübelerimizi başkalara göstermeliyiz. Hem Tanrı’nın sözünü hemde belirtilerini göstermemiz gerekir. İsa da ‘cennet yaklaştı’ derken ‘hastaları iyileştirin’ dedi. İsa hem Tanrı’nın sözünü hemde belirtilerini aynı anda vurguladı.
Bende geçmişte müjdeleme toplantısı aracılığla yüz binlerce, milyonlarca insanları müjdeledim. Birçok insan Mesih’i kabul etti. Ve bütün toplantılarda vurgulanan şey Rab’bin kanının gücüydü. İlahi de Rab’bin kanıyla ilgili ilahi söyledik. Her seferde, dün de bugün de sonsuza dek aynı olan Rab’bin lütüfkâr belirtileri gerçekleştiler. Rab gerçekten dün de bugün de aynıdır. Dolaysıyla ben müjdeleme toplantısını yönetirken afişte her zaman birinci olarak iman ikinci olarak kurtuluş, üçüncü olarak şifa kelimesi vardı. Ve o toplantı aracılığla birçok kişi iman edip kurtuluyordu, şifa buluyordu. Kötürümler kalkıyorlardı, körler görüyorlardı, sağırlar duyuyorlardı, hatta ölüler diriliyorlardı.
Bugün kilise büyümesine en çok engel olan da, Tanrı’nın gücünü inkâr ederek belirtileri ihmal etmesidir. Aslında tanıklık edenler bu güç ve belirtileri gösterebilmeleri gerekiyorlar ama günümüzde birçok vaiz tembellikten, kendi bahane ve imansızlıktan bunu inkâr ediyor. Vaiz eğer Tanrı’nın vaadine tamamen güvenerek tanıklık görevini kendi canı gibi önemseyerek yaparsa müjdelerken doğal bir şekilde belirtiler gerçekleşecekler. Sadece Tanrı’ya inanarak yalvarırsak belirtiler gerçekleşecekler. Başka şartlar gerekmiyor.
Birçok pastör belirtileri kötülüyor ve bunun yanlış olduğunu anlatıyor. Ama Tanrı’nın işleri ve tanıklıkları geçmişte olsun şimdi olsun aynıdır. Ve buna inanan bizler hastalara el koyarak iyileştirmeliyiz, cine tutsak olanları özgür kılmalıyız, ruhta yoksul olanları Tanrı’nın sözü ve Kutsal Ruh’la doldurmalıyız. Bu şekilde belirtiyi beklemek, inanmak ve istemek vaiz için çok önemlidir. Tanrı’nın müjdesinin Gerçek olması yeryüzünde doğrulanmalıdır.
(4) Canını veren kişi
Vaizin elçisel görevi için bütün canımızla vaaz vermeliyiz. Ne zaman öleceğimizi bilemiyoruz. Sadece yaşlı değil gençler de ne kadar yaşayacakları belli değildir. Dolaysıyla sanki en son vaazmış gibi vaaz vermeliyiz. ‘Bugünkü işi yarın yapabilirim’ diye düşünmemek lazım.
Tecrübesiz vaizler çok güzel vaaz hazırladıktan sonra az kişi toplanınca o vaazı sonra kullanmak isterler. Ama sonra o vaazı verdiği zaman düşündüğü gibi olmuyor. Niçin? Çünkü Tanrı’nın sözü çok hızlı şekilde gelip geçiyor. Mezmurlar 147:15’te ‘Sözü çarçabuk yayılır’ diyor. Tanrı’nın sözü hızlı bir şekilde geçiyor. İsa da her yanı dolaşarak çalışıyordu, bir kere geçince tekrar gelmeyebilir. Dolaysıyla vaizin aklına Tanrı’nın sözü gelince bunu hemen kullanmak lazım. Bir vaaz vermeye karar verdikten sonra toplanmış insanın sayısına bakarak fikrini değiştirmeyin ‘Bu vaaz çok harika daha sonra kullanırım’ diye düşünmeyin. Çünkü biz ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz.
Şimdi vaaz verebileceğimiz son fırsat olabilir, elimizden geleni yapmalıyız. Vaaz verdiğimiz zaman ‘Bu en son vaaz’ diye düşünürsek başka insanların eleştirilerinden hiç korkmayarak görevimizi iyice yapabiliriz. Vaaz böyle olması lazımki insanları çok etkileyebilir, Tanrı’yı hoşnut edebilir.
(5) Yetkin bir imanla vaaz veren kişi
Tanrı dürüst olduğu için, dürüst kişinin ağzı aracılığla konuşur. Kendisi inanmayarak başka insanlara ‘inanın’ derse yalan olur, Tanrı bu tür vaazla hiç alakası yoktur.
İman mutlaka vaizdan başlıyor. Vaiz kendisi iman etmesi lazımki dinleyiciler de inanacaklar. Onun vaazı aracılığıyla iman yayılacaktır. Dolaysıyla vaiz sadece bilgi iletmemek lazım. İman ettiklerini paylaşmak lazım. Yani vaaz demek iman ilanı oluyor. Vaiz kendisi ilk önce Kutsal Kitap’taki bütün vaatleri kabul etmelidir, ondan sonra Tanrı’nın vaatlerine dayanarak yaşayanların rehberi olması lazımdır. Başka insanlardan önce inanıp ona göre yaşayan kişi gerçek vaizdir.
Ve vaizin imanı sağlam olması lazımdır. Mesihçilerin umudu vardır. Eğer umudumuz yoksa günahı terk etmek zorunda olmayabiliriz. Umudumuzdan dolayı günahı terk ediyoruz. Dünyanın zevklerini, hayallerini terk edebiliriz. Dolaysıyla ‘Vaiz ne kadar büyük umut sağlayabilir?’ Bu çok önemlidir. Vaiz kendisi eğer Rab’bin tekrar gelişiyle ilgili umudu yoksa o umut hakkına anlatamaz, yaptığı işinin karşılığı olan tacı umut etmezse o umudu başkalara paylaşamaz.
Umut, iman hayatımızda en büyük, en yücelikli ve güzel bir şeydir. Umut Tanrı’nın vaadidir, ve bu sonsuzdur. İbrahim olsun, İhsak olsun, Yakup olsun herkes bu umut içinde yaşadılar ve onların imanında umut vardı. Bu onların mirasıydı. Mesih’in gelişiyle ilgili umuttan dolayı İsraililer bütün sıkıntılara dayanabildiler.
Biz tez gelecek olan Rab’bi bekliyoruz. O’nun getireceği diriliş yaşamını, yüceliği, tacı bekliyoruz. O’nun şimdi gökte hazırlamakta olduğu konutları bekliyoruz. Orası evimiz gibi odalı, mutfaklı falan değil. Rab’de gelecek cağ ile ilgili umuda sahip olanlara verilecek sonsuz konut Mesih’le birlikte Baba Tanrı’da sonsuza dek yaşamaktır.
Dolaysıyla bu umuda sahip olanlar cimri olmayabilirler. Bugün eğer biri cimriyse, itaatsizlik yaparsa, kiliseye şikâyet ederse, yada yoldan sapıp dünyaya dönerse bunun nedeni umutsuzluktandır. Ama va izin hiç sarsılmayan umudu varsa onun vaazı birçok kişiyi cesaretlendirebilir. Vaiz hem umut hakkında anlatmak gerekiyor hemde umut içinde yaşamak gerekiyor. Vaiz olmak için kendi umutlu yaşamını gösterebilmelidir ve bu gerçek vaizin şartıdır. Vaiz ilk önce umutlu insan olmak gerekiyor.
Ümit, iman hayatımızda en büyük, en yücelikli ve güzel bir şeydir. Ümit Tanrı’nın vaadıdır, ve ebedidir. İbrahim olsun, İhsak olsun, Yakup olsun bu ümit içinde yaşadı ve onların imanında ümit vardı. Onların kendi soylarına ilettikleri ise onların iman ettikleri ümitti. Mesihin gelişiyle ilgili ümitten dolayı İsraililer bütün sıkıntıların üstün gelebilirdi.
Biz tez gelecek olan Rabbi bekliyoruz. Onun getirecek dirilişin yaşamı ve yüceliğini, tacını bekliyoruz. Onun şu an gökte hazırlamakta olduğu yerimizi bekliyoruz. O yer şu an bizim yaşamakta olduğumuz ev gibi odası olan mutfağı olan ev gibi değildir. Rabde gelecek cağ ile ilgili ümide sahip olanlara verilecek ebedi konut ise mesihle birlikte Tanrı içinde ebedi yaşamak olan sonsuz yaşam kendisidir mutlaka.
Dolaysıyla bu ümide sahip olan ise cimri olmayabilir. Bugünlerde eğer imanlılar cimri olursa, itaatsizlik yaparsa kiliseye şikayetli ve dünyaya dönerek yoldan saparsa bunun nedeni ümitsizliktendir. Ama vaizin ümidi varsa hiç sarsılmayan ümit varsa onun vaaz birçok kişiyi kaldırabiliyor. Vaiz hem ümit hakkında anlatmak gerekiyor hemde ümit içinde yaşamak gerekiyor. Kendi ümitli yaşamını göstermek gerçek vaizin şartıdır. Vaiz her şeyden ümitli kişi olmak gerekiyor.
(6) Görev duygusuna sahip olan kişi
Vaiz görev duygusuna sahip olmalıdır. Kendi yaptığı işin Baba Tanrı’nın işi olduğuna, O’nu yücelten iş olduğuna, O’nun isteğini gerçekleştiren iş olduğuna inanmalıdır. O zaman gökte ödül alabileceğine inanabilir.
Şimdi aldığı para asla vaizin yaptığı işinin karşılığı değildir. Aldığı para eğer az olsada hatta hiç olmasada vaiz gurur hissedebilir ve onun umudu daha sağlam olabilir. Düşüncemiz ve hareketimiz şimdi gökte yazılmaktadır. Biz eğer Rab’bin işini yaparak ölsekte pişmanlığımız yada korkumuz yoktur.
Kutsal Kitaptaki talant benzetmesi bugün bize çok önemli bir şeyi öğretiyor. Burada bir talant alan kişi işi az olduğu için temberlik yaptı, beş talant alan kişi ise kendi sorumluluğunun ne olduğunu anlayarak sadık kaldı. Biz sonucunu iyi biliyoruz. Dolaysıyla biz ‘beş talant aldım’ diye düşünerek çalışmamız lazım.
Tanrı’nın işi ne olursa olsun dünyanın işlerinden daha büyüktür. Çünkü bu göğe aittir, ruhsaldır, kutsaldır. İnsanların maaş alarak yaptıkları dünya işleriyle kiliseden aldığı görevi kıyaslamamalıdır. Dünyadaki bütün şey geçicidir, ama Tanrı’nınki ise sonsuzdur. Dolaysıyla vaizin tavrı nasıl olması gerektiğini anlayabiliyoruz. Vaiz eğer maddi arzu ve dünyanın umuduyla doluysa sadece geçinmek amacıyla çalışacaktır. O zaman vaiz olmaya layık değil.
Vaiz kendi işinin ne olduğunu iyice bilmelidir. Kutsal Kitap diyorki, ‘Benim ve müjde’nin uğruna babasını çocuklarını yada topraklarını kendi canını bile bırakıp da şimdi, bu çağda yüz kada daha alacak. Sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yok ama mutlaka zulümle birlikte alacak.’ Bu ne demek oluyor? ‘Doğru kişinin bu dünyada zulüm ve sıkıntı çekmesi, ödül için Tanrı’nın koyduğu kuraldır’ demektir.
Kişi kendi işiyle ilgili umut ve imanı varsa zulüm yada sıkıntıdan korkmayacaktır. Ben de bayağı çok zulüm ve sıkıntı çektim. Ama ben Tanrı’ya şöyle dua ettim: ‘yaptığım iş senin isteğin değilse hemen gücümü al! Bütün işleri durdur! Ama senin isteğinse bana daha çok güç ver! Bütün zulüm ve zorlukları yenecek güç ver!’ Sonuçta işlerimi daha iyice anlayabildim ve işlerim şürekli büyüyor. Günümüzde birçok vaiz kendi işiyle ilgili imanı yok dolaysıyla kolayca hayal kırıklığına uğruyor ve şikâyet ediyor. Bir vaiz eğer bir yerde vaaz işini başlamışsa orada bütün hayat boyunca vaaz vermeye karar vermek gerekiyor. Yoksa büyük meyvesi olmayacaktır.
Ve önemli olan şu ki, birçok insan vaize güveniyor. Dinleyiciler vaaza inanmadan önce vaize inanıyorlar. Kendisinin güvendiği vaizin vaazını işittikten sonra Tanrı’ya inanıyor. Eğer dinleyiciler vaize güvenemezse onun vaazını asla kabul etmezler. Ve dinleyiciler eğer vaize güvenirlersede vaizin tam olarak iman etmeyerek vaaz vermediğini fark ederlerse hayal kırıklığına uğrayacaklar. Sonuç olarak vaiz Tanrı’nın vaiz görevi ve vaazını verdiğine tamamen inanmalıdır.
(7) Tanrı’nın adı için çalışan kişi
Biz Tanrı’ya hizmet ediyoruz inanıyoruz. Tanrı’ya Baba olarak güvenmek ve O’na hizmet etmek Kutsal Kitab’ın öğretisidir, imanımızdır. Dolaysıyla vaiz kendisinin Baba Tanrı’nın işini yapmakta olduğunu bilmelidir. İsa da ‘Ben kendiliğimden konuşmadım. Beni gönderen Baba’nın kendisi ne söylemem ve ne konuşmam gerektiğini bana buyurdu’diye söyledi. Kutsal Ruh da kendiliğinden konuşmadığını işittiklerini konuştuğunu söyledi. Hatta vaiz bir insandır. Rab’bin işini yaparken nasıl kendi istediğini yapabilir? Biz sonuç olarak Baba Tanrı’nın yüceliği için Baba Tanrı’nın isteğine göre yaşayanlarız.
Bu yüzden vaiz Baba Tanrı’nın yüceliğini vurgulamalıdır. Ve vaaz verirken Baba’nın işi için gayret etmelidir. Merakımız sadece ‘Ne yapsam Baba’nın işini başarabilirim? Ne yapsam Baba sevinecek’ olması lazım. Dolaysıyla biz Baba’nın dünyaya iletmek istediği sözleri iletmeliyiz. Dolaysıyla biz tamamen Baba’nın isteğine itaat etmeliyiz.
Baba’nın işini yapmak İsa adıyla çalışmak oluyor. Biz Baba’nın işini yapabiliyoruz çünkü biz sadece İsa’nın adıyla çağrıldık, İsa’nın adıyla bağışlandık, İsa’nın adıyla kutsal kılındık ve İsa’nın adıyla Kutsal Ruh’u aldık ve İsa’nın adıyla güç aldık. Dolaysıyla biz eğer İsa’nın işini yaparken O’nun adını ihmal edersek ve o adı hiç kullanmazsak bu gerçekten birhiçtir.
İsa adı ve yetkisiyle yapabileceğimiz iş o kadar çokki saymak bile zor. İsa ‘Benim adımla müjdeleyin, benim adımla hastaları iyileştirin, benim adımla cini kovun, benim adımla ölüleri diriltin, benim adımla cüzamlıları temiz kılın’ diye söyledi. İsa’nın adı gerçekten mirasımız oluyor, görevimiz oluyor. İsa’nın adı bizim sonsuza kadar öveceğimiz ad, güveneceğimiz ad oluyor.
Bizim şimdi yaptığımız bütün iş kendi yetki ve onurumuzla değil, sadece İsa’nın adıyla yaptığımızı bilmeliyiz. Ve Baba’nın işini yapmak demek, Kutsal Ruh’la çalışmak demektir. Vaiz mutlaka Kutsal Ruh’la çalışan kişi olmalıdır. Kutsal Ruh tarafından etkilenen ve yönlendirilen kişidir. Kutsal Ruh’ta konuşan ve tanıklık eden kişidir. Dolaysıyla vaiz Kutsal Ruh’u tecrübe eden kişi ve şürekli Ruh’la dolu olmak isteyen kişidir. Kutsal Ruh’u derin bir şekilde tecrübe ederek Ruh’un durumunu anlamazsa Tanrı’nın isteğini insanlara öğretemez.
Baba Tanrı’nın işini yapmak için, Tanrı ve yaratıkları hakkında bilmelidir. Önce anladıktan sonra inanmak lazımki başkalara öğretebilir. Dünyada da öğretmen olmak için önce öğrenmek gerekiyor, aynı şekilde başkalara Tanrı’yı öğretmek için ilk önce kendisi Tanrı’yı tanımak lazım, tecrübe etmek lazım. Ve vaiz sadece Tanrı değil bütün yaratıklarını anlamak lazım. Bu evren içindeki her şey Tanrı’nın karakterini gösteriyor, dolaysıyla tüm yaratıklar aracılığla Tanrı’yı tanıyabiliriz. Biz eğer tüm yaratıkları iyice araştırarak Tanrı’nın karakteri ve bilgeliğini bulabilirsek, bunu vaaz için çok harika bir şekilde kullanabiliriz. Vaiz her zaman araştırarak düşünmeye alışmalıdır. Vaiz sadece Kutsal Kitap aracılığla değil görünen her şey aracılığla Tanrı’yı keşfetmelidir. Tanrı’nın işini yapmak için biz Tanrı’nın ne kadar kendi halkını sevdiğini anlamamız lazım. Tanrı’nın kendi halkını nasıl yönlendirdiğini bilmezsek, şimdi Tanrı kutsalları nasıl yönlendirmekte olduğunu bilemeyiz. Biz vaizler insan ve Tanrı arasında Tanrı’nın isteğini ileterek çalışan kişi olduğumuz için Tanrı ve insanın ilişkisini iyice anlamak lazım. Bunun için biz sadece Kutsal Kitabı iyice araştırmalıyız.
Biz sadece Tanrı ve halkının ilişkisi değil Tanrı ve çocuğunun ilişkisini de iyice bilmeliyiz. İnsan nasıl Tanrı’nın çocuğu olmuş, Tanrı kendi çocukları için ne gibi fedakarlık ve lütüf göstermiş, Bunları bilmek lazım. Ve O’nun sevgisi şimdide devam ettiğini bilmek lazum. Kutsal Kitap ‘Siz kötü yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, gökteki Baba’nın kendisinden dileyenlere Kutsal Ruh’u vereceği çok daha kesin değil mi?’ diye söylüyor. Biz Tanrı’nın kendi çocuklarını sürekli sevmekte olduğunu iyice bilmeliyiz. Kutsal Kitap Tanrı’nın çocuklarına sağladığı vaatlerle doludur. Biz bütün bu bereket ve vaat sözlerini iyice anlayarak dinleyicilerin Tanrı’nın lütfünü ve Tanrı’nın çocukları olma hakkını almasına yardım etmeliyiz.
Tanrı’nın işini yapabilmek için vaiz mutlaka kendi kurtuluşuna inanmalıdır. Kendisi kurtulduğuna inanmadan vaiz olmak saçmadır. Ben de geçmişte pastör olarak vaaz vermiş ama sonra yoldan sapmış kişiyi tanıyorum. Bu nasıl olabilir? Çünkü o vaiz işini sadece bir meslek olarak düşündüğü içindir. Böyle kişinin kurtuluşla ilgili imanı yoktur mutlaka. Onun vaazı başka insanları kurtarmışsada kendisi sonuç olarak mahvolabilir. Dolaysıyla vaiz olmanın şartları arasında kurtuluş imanı çok önemlidir.
Kurtuluş imanı varsa mutlaka tövbe tecrübesi vardır ve günahından bağışlanma tecrübesi vardır. Yani lütufkâr Rab’bi yüreğinin derinliğinde tecrübe etmiş kişidir. Dolaysıyla kurtuluş imanı olması lazımki tövbe, bağışlama, ve Mesih’in lütfu hakkında vaaz verebilir.
Kutsal Kitap ‘İsa Mesih’in içinizde olduğunu bilmiyor musunuz? Aksi halde sınavdan başarısız çıkardınız’ diyor. Bir hırsız kendisinin çaldığı parayla istediği kadar yemeği alıp yiyebilir. Para kimin olursa olsun para öderse yemeği alıp yiyebilir. Biri Kurtuluş imanına sahip olmasada müjdeleyerek başka insanları kurtarabilir. Çünkü kişi İsa’nın adıyla kurtulur. Ama iman etmeden müjdeleyen kişi yazıktır.
Biz söylediklerimize göre yaşamalıyız. Kendisiyle hiç alakası olmayan İsa’nın lütfu ve Tanrı’nın sevgisini başka insanlara duyurduktan sonra kendisi mahvolursa bu ne kadar yazıktır? Dolaysıyla vaaz vaiz kendisinin bir tanıklığı olmalıdır. Elçi Pavlus da her zaman kendi tecrübesine dayalı olarak mesajını iletti.
Ve vaizin sadece kendi kurtuluş imanı değil, başka insanların kurtuluşuyla ilgili umudu gerekir. ‘Dinleyiciler inanırlarsa kurtulacaklar’ diye ümit ederse çok güçlü ve dürüst bir vaaz verebilir. Ama başka insanların kurtuluşu hakkında hiç merak etmeden vaaz verirse bu aslında vaaz değildir. Vaaz derken bunu işitip iman etmesi lazım ve sonuçta kurtulması lazım. Birde biz hastalar için dua ettiğimiz zaman mutlaka cevap alacağımıza inanmalıyız. Kuşku duymadan iman eden doğru kişinin yalvarışı çok güçlü ve etkilidir.
Son olarak Baba Tanrı’nın işini yapmak için hem ruhun hemde bedenin kurtuluşu, yani bütünsel kurtuluşla ilgili umut gerekir. Tanrı’nın sözü ruhsaldır. Ama bu sözü işittiği zaman sadece insanın ruhu değil bedeni de kurtulur. Bütün yaratıkların Tanrı sözünü işitecek kulağı vardır ve o söze itaat eder. Rab’bin sesini rüzgâr da işitti, sular da işittiler balıklar ve ağaçlar da işittiler. Aynı şekilde bedenimiz de Tanrı’nın sözünü işitebilir. O sözle bedendeki bütün kötülükler kovulabilirler.
Biz Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey olmadığını biliyoruz. O sözle ruhumuz yeniden doğarak yetkin oluyor. Aynı şekilde bedenimiz de o sözle kurtuluyor. Rab bu dünyaya gelip sadece ruhumuzun günahı değil bedenimizin hastalığını da üstlendiği için, O’na inandığımız zaman ruhumuz gönenç içinde olduğu gibi bedenimiz de her bakımdan sağlıklı ve gönenç içinde olacağına inanıyoruz.
Vaiz hem ruhun hemde bedenin kurtuluşuyla ilgili umut ve imana sahip olmalıdır yoksa onun vaazında eksiklik vardır. Tanrı’nın kurtuluşu ruhumuzla bedenimiz arasında ayrım yapmıyor.
Biz Tanrı tarafından çağrıldığımızı iyice bilmeliyiz. Kurtuluşla ilgili iman gerektiği gibi çağrıyla ilgili iman da gerekir. Rab öğrencilerini çağırdığı zaman onları yanına bulundurmak istedi. Bu, Rab’bin öğrencisi olarak O’nun ardından gitmeye başladığı zamandan itibaren kendi kişisel kimliğini terk etmiş olduğunu, Rab’den aldığı göreviyle ilgili kimliğini taşıdığını ve kendisi Rab’be ait olduğunu gösteriyor.
Bugün çağrılmış olan hepimiz Rab’biniz. Dolaysıyla hiç şikâyet etmeden Rab’bin işini yapıyoruz. O’nun çağrısını kabul ettiğimiz an hakkımız kayboldu. İrademizi bedenimizi yaşamımızı Rab’be teslim ettik. Dolaysıyla ben ne kadar okumuş olsamda imanım ne kadar büyük olsada beni yöneten Rab’tır, ben değil.
Çağrılmış olanlar görevlerini yapmalılar. Biz dünyada takdir almak için yada onurlanmak için onun çağrısını kabul etmedik. Elbette görevimize göreve sadık olmalıyız. Sorumluluğumuz müjdeyi duyurarak Göklerin egemenliğini dünyaya tanıtmak ve insanların Rab’be iman etmelerini sağlamaktır. Çağrılmış kişinin işi müjdeyi yaymaktır. Bu dünyada müjdeyi duymadan mahvolanlar ne kadar çoktur? Eğer müjdeyi duymadıkları için mahvolanlar çoksa bizim sorumluluğumuz ne kadar büyüktür.
Hezekiel 33:8-9, biz eğer müjdeyi duyurmazsak mahvolanların kan ücretini biz ödememiz gerektiğini söylüyor. Biz imansızları ‘mahvolsun!’ diye bırakmamalıyız. Çünkü eğer ben onlara müjdeyi duyurmadığım için onlar mahvolurlarsa sorumluluğunu ben taşımalıyım.
Birde çağrılmış olanlar cin kovma gücüne sahip olmalılar. Gücümüz Kutsal Ruh’tan ve Mesih’ten kaynaklanır. O’nun çağrısını kabul ettiğimiz an, biz ‘Mesih’ denen çok büyük bir ağaca aşılandık ve ağacın semiz köküne ortk olduk. Biz bedava olarak Rab’bin söz ve gücüne sahip olabiliriz. Dolaysıyla Mesih’in öğrencisi asla güçsüz olmaz. Mesih’in yaptıklarını yapabilir ve yapmalıdır.
Biz eğer O’na aitsek O’nun gücü ve karakterini gösterebilmeliyiz. Dolaysıyla cin kovma gücünün bizde olması normal ve doğal bir şeydir. Cin beden ve yaşamımızı mahvetmeye çalışandır. Dolaysıyla biz cini kovmalıyız. Cin kovma gücünü Rab verdi ve bu çok önemlidir. Cin kovma gücü çağrılmış olanlar için mutl aka gereken bir silahtır. Bu bir şarttır.
Yani savaşa çıkan bir komutanın silahına benzer.